Markanın Lansmanı
Markanın tanıtım toplantısı aslında projenin mimarlarına ev sahipliği yaptığı kadar yeni markanın hikayesini de anlatıyordu. Lansmanın ortamı markayı geliştiren ortamın ta kendisiydi aslında.
28 Eylül tarihinde, Kempinski Çırağan Saray'da sabahın erken saatlerinde heyecan yükselmeye başlamıştı. Dünya tarafından Doğu ve Batı medeniyetlerinin birleştiği nokta olarak görülen yerde, Boğaz'ın ilham verici güzelliğinin yanı başında Türkiye'nin 2023 yolundaki yeni yüzü tanıtılacaktı. "Değişimin ustaları" etkinlik alanına birer birer gelmeye başladıkça heyecan dalgası gittikçe arttı.
Etkinlik salonu aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ve hem kamu sektörü hem de özel sektörden diğer pek çok önemli ismin de bulunduğu seçkin davetli listesiyle Türk ekonomi ve siyasetinin ağırlık merkezini temsil ediyordu. Arada sırada gerçekleşen sıradan bir üst düzey yönetim toplantısı değil, uzun zamandır beklenen ve doğru zamanda gerçekleşen "o" toplantıydı bu. Ve Türkiye'nin yeni sembolünü dünyaya tanıtan birliktelik duygusuydu.

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi açılış konuşmasını yaptı. Türkiye'nin hikayesini dünyaya anlatma görevini paylaşan herkesi tek tek selamladıktan sonra Türkiye'nin dönüşümünün temeli olan siyasi istikrar ve ekonomik büyüme arasındaki ahenkten bahsetti.
Büyükekşi Türkiye'nin 2023 hedeflerini bu hedefleri birlikte gerçekleştirecek olan ekonomik ve siyasi liderlerin huzurunda dünyadaki en büyük on ekonomiden biri olmak, ihracatı 500 milyar ABD dolarına çıkarmak ve kişi başına düşen milli geliri 25 bin ABD dolarına çıkarmak olarak açıkladı. Türkiye'nin yeni profilinden "alan değil veren el" olarak söz etti ve dünyayı "Gücü Keşfetmeye" çağırdı.
Türkiye'nin hikayesini dünyaya etkili bir şekilde anlatmak için iletişim araçlarında yenilik yapılması gerekliydi. 2023'e yolculukta yeni bir araç yer almalıydı. Türkiye'nin yeni bir tanıtım girişimine duyduğu acil ihtiyacın altını çizen Büyükekşi "Ya bir yolunu bulmak ya da yeni bir yol açmak zorundaydık" dedi. Markanın oluşumunu projede emeği geçen herkes ve tüm katılımcıların sinerjisi sayesinde aşılacak zorlu bir görevin ilk aşaması olarak açıkladı. İkinci aşama Türk toplumuna ve Türkiye'nin yurt dışındaki dostlarına ulaşmak, üçüncü aşamaysa Türkiye'nin dünyadaki her ortağı ve destekçisine ulaşmaktı.
Böylelikle yeni Türkiye markasını tanımlayan ilk resmi ifade ilk dakikadan itibaren hikayenin kahramanlarından biri olan TİM Başkanı tarafından verilmiş oluyordu.
Mehmet Büyükekşi'nin ardından Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik katımcılara seslendi. Konuşmasına İbn-i Haldun'un "coğrafya kaderdir" ilkesiyle başladı. Bu kader bazı ülkeleri dünyadan çekilmeye iter, ancak tam tersi, iyi yönetilen ve vizyon sahibi hükümetlere sahip ülkeler bu kaderin etkisini ilerleme ve gelişme yolunda kullanır. Kaderini kucaklayan ve bununla hayat bulan bir ülke olarak Türkiye, bir dış politika markası, demokrasi markası, turizm markası ve ekonomi markası gibi pek çok açıdan marka haline gelmeyi başardı.
Öne çıkan diğer bir konuşmacı Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'ydi. Türkiye'nin önde gelen bir ülke olmak için tüm koşulları sağladığını belirtti. Bu bakış açısından bakıldığında yeni Türkiye logosu ve sembolize ettiği değişim sadece Türkiye'yi değil Türkiye'yle kültürel bağları olan tüm bölgeleri ilgilendiren bir konu. Türkiye'nin Orta Asya'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan akrabalık, dil, kültür ve din ilişkileri ağında Türkiye merkez konumda. Türkiye'nin potansiyelini yaratan temel ve en önemli boyutlardan birisi bu.
Türk tarihinde halk oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan projede emeği geçen herkesi tebrik etti. Markayı takdir etti ve hem Türkiye'nin hem de markanın gücünden emin olduğunu şu sözlerle dile getirdi: "Türkiye'nin ekonomisi ve dış politikası hiç olmadığı kadar güçlüdür ve istikrarla ilerlemektedir. Türkiye güçlü bir ülkedir ve gücünün de farkındadır. Şimdi bu gücü henüz keşfetmemiş olanlar da keşfedecek."
Recep Tayyip Erdoğan'ın da bahsettiği üzere yakın geçmişte buna benzer bir olay yaşanmıştı. Türk para biriminin değişimi ekonomik dönüşümün ve farkındalık yaratma konusunda atılan yeni bir adımın sonucuydu; Türk ekonomisi dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki haklı yerini alma yolunda ilerliyordu. Yeni para birimi dünya tarafından saygıyla karşılandı, Türk para birimi itibarını artırdı ve Türk halkının uyum sağlayabilme yeteneği sayesinde değişim hiçbir sıkıntı yaratmadı. Geçmişteki zayıf ekonomik politikalarla birlikte paradan da altı sıfır atıldı.

Türkiye daha fazlasına ihtiyaç duysa da sahip olduğu küresel markalarla gurur duymaktadır. Recep Tayyip Erdoğan eski zamanların kötü ekonomik koşullarına rağmen yükselmeyi başaran markalara "Küresel markalarımızı tebrik ve takdir ediyorum. Ancak yeni ufuklar açacak potansiyeliyle Türkiye'nin daha fazla markaya ihtiyacı vardır ve bu hedefi birlikte başarabileceğimize yürekten inanıyorum" sözleriyle seslendi. Konuşmasını markayı tüm dünyaya taşıyacak Türk ürünlerine olan inancını belirterek sonlandırdı.
Tanıtım toplantısı Türkiye'nin markalaşma konusundaki öz güvenini ve kararlılığını temsil etmesi açısından aslında Türkiye markasında yer alan sembollerin bir yansımasıydı. Mehmet Büyükekşi'nin de vurguladığı gibi "Türkiye markanın kendisiydi."
Markanın temelleri Türkiye için bir dönüşüm çağı olan son on yılda atıldı. Türkiye büyüdükçe üretim kalitesini, küresel rekabet gücünü ve itibarını da artırdı. Markanın doğuşunu yorumlamak açısından incelenmesi gereken ilk şey yeni bir marka gereğini ortaya koyan ekonomik şartlardır.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin de belirttiği üzere yeni Türkiye logosu ve markası pasif bir ekonomik modelden aktif bir modele geçişi temsil etmektedir. Daha önceki dönemlerde Türkiye ekonomisi gelişmekte olmasına ve ülkenin zenginliği artmasına rağmen Türkiye küresel piyasanın trend belirleyicilerinden biri değildi.
Dünya ekonomisi "ilk kazananlar", sanayi devrimini en başından yakalayan, sanayisini kuran ve pazar zincirlerinin öncülerinden olan ülkeler tarafından yönetilmekteydi. Bu ülkeler uzunca bir süredir küresel ekonomiyi yönlendirmekte, piyasayı şekillendirmekte ve trendleri belirlemekteydi.
Pazarlama sadece ekonomik bir olgu olmadığı, kültür ve siyaseti de içinde barındırdığı için bu olgu tek boyutlu bir olguydu. Yeni piyasa sisteminin en üstlerine ilk başlarda erişmeleri sayesinde bu batı ülkeleri ekonomik çıkar sağlamakla birlikte dünyanın geri kalanını da kültürel ve siyasi olarak etkisi altına aldı. Serbest piyasa ekonomisi daha da karmaşık bir hal aldıkça pazarlama kavramı kültürel temalara daha çok yer vermeye başladı. Bu ileri derecede sanayileşmiş ülkelerden ürün ithal ettikçe ve bu ülkelerin pazarlama kampanyalarına maruz kaldıkça bu olgu diğer ülkeleri de ciddi şekilde etkiledi ve batı hakimiyetinin baskısı altında bu ülkelerin kültürü, tüketici davranışları ve alışkanlıkları yapay olarak değişti.
Bu mevcut durum er ya da geç değişecekti elbet. Bu yeni yaklaşımın rehberliğinde Türkiye yeni bir eko-kültürel alan yaratılmasına sebep olacak olaylar zincirini tetikleyen öncü ülke olarak ortaya çıktı. Bu yeni eko-kültürel ortam kendi esaslarına dayanacak, kendi kaynaklarından güç alacak ve kendi dinamikleri tarafından şekillendirilecekti. Bunun olması için, bunu başaracak olan ülkenin çeşitli alanlarda yeterli olması gerekiyor.
Bu güç "harekete geçtiğinde" Türkiye eko-kültürel ortamındaki diğer ülkelere katkı sağlarken kendi de bu durumdan fayda sağlıyor olacak. Bu da marka yönetimi ve AR&GE'nin genellikle kilogram başı kâr oranını artırması gibi Türkiye ekonomisini geleneksel bir biçimde geliştirecek; ancak en heyecan verici nokta bu durumun Türkiye etrafında, Türkiye'yle bir dereceye kadar akrabalık, dil, din ya da kültür ilişkisi bulunan tüm ülkelere eko-kültürel bağımsızlık ve küresel temsil olanağı sunacak başka bir ekonomik ağırlık merkezi yaratacak olmasıdır.
Ve marka farkındalığını artırmak için atılan ilk adım yirmi yılı aşkın bir süre önce ortaya atılmış basit bir Made in Türkiye imgesiydi...